banner280

Bundan bir kaç yıl öncesine kadar (En azından biz öyle biliyoruz)  Özellikle Marmara bölgesinde MHP camiasında olupta  bizimde aşağı yukarı 30 yıldır tanıdığımız bizden hemen hemen 10 yaş büyük Şerif Aktaş’ı nerede ise tanımamak teşkilatta “İnsanlık suçu” olarak kabul edilirdi.

Son dönemlerde biraz onun ama daha da çok bizim işlerimizin yoğunluğundan olsa gerek eskisi kadar sık görüşemiyoruz, bu sık görüşememenin verdiği arızaları da elden geldiği kadar ve önemli günlerde Şerif abiyi telefon aracılığı ile arayıp hatırını soruyor gönlünü almaya çalışıyoruz.

Şerif abinin  yaşı biraz geçtiğinden ve ara sırada yaşından dolayı ufak tefek rahatsızlıklar geçirdiğinden olsa gerek zaman içerisinde söylediklerini unutur ve hatırlayamaz bir noktaya geldiğinden zaman iletişimde sorunlar yaşamıyor da değiliz.

Her bayram olduğu gibi bizim sevgili Şerif Aktaş’ı geçtiğimiz Kurban bayramının ilk günü sabah saatlerinde aradık “Nasılsın iyimisin, sağlığın sıhhatin yerindemi, akıl sağlığın, ruh sağlığın ne tarafa doğru gidiyor, Kafa yerindemi, Bayram vesilesi ile herkes yoğun, dolayısı ile selam kelam faslını kısa kesiyor, Selam ediyor ellerinden öpüyoruz” dedik ancak telefonu kapatamadık.

Şerif Aktaş o hızla hazır “kurbanlık koyun” gibi bizi yakalamışken  “-Oğlum hiç Allahtan korkmuyormusun , beni en son dört bayram önce aradın, sana ne oldu böyle vs.vs”  diye 30 yıldır olduğu gibi yine şikayet etmeye başlayınca  ”Yahu ben seni otomatiğe bağlamış olarak her bayramda arıyorum, ancak senin kafa ve hafıza ara sıra gidip geldiğinden aradığımı hatırlamıyorsun” dediğimde Şerif Aktaş o bildik savunmaya geçti “Oğlum ben abdestliyim sana yalanmı söyleyeceğim!!” cevabını verdi, bizde her zamanki gibi anında telefonun “No” tuşuna basıp saatlerce süreceğini düşündüğümüz “aradın-aramadın” muhabbetini bitirdik.

Şerif Abi bu konuşmadan yaklaşık iki saat sonra bizi tekrar aradı “Yine siyaset ile ilgili bir sıkıntısı var” diye telefonu açtığımızda muhtemelen oğlu  Lütfü’yü arıyorum diye bizi aramış olmalı ki” Lütfü Kurbanı kestik, Yukarıdan aşağıya kap-kacak ne varsa indir, etleri dolduralım” dediğinde bizde top ayağına gelmiş bir golcü edasıyla hiç bozuntuya vermeden “Tamam baba tencereyi tavayı indirelim de biz bu kurban etini mahalleye dağıtmayacakmıyız.?” diye sorduğumuzda verdiği cevaplardan sonra “Ben Lütfü değilim, Yüksel Ercan’ım ben sana demiyormuyum senin akıl gidip geliyor, ne dediğini,kiminle konuştuğunu hatırlamıyorsun sonrada “Ben abdestliyim sana yalanmı söyleyeceğim diye verip veriştiriyorsun” dedikten sonra aramızda geçen diyalogu anlatmaya gerek duymuyoruz, zira arada geçen diyalog otuz yıl önce nasılsa bugünde bir milim bile değişmeden devam ediyor.

İşin latife tarafı bir yana bu memlekette bir kesim yapacağı bir faaliyeti hangi teknik yollardan tamamlayacağını enine boyuna anlatmak yerine anında “Ben abdestli, namazında niyazında birisiyim bana inanmıyormusunuz.?” diyerek işin içerisinden sıyrılıp gidiyor.

Siz istediğiniz kadar işinizin ehli olun, alanınızda bırakın Türkiye’yi dünyada konu ile ilgili söz söylemeye, fikir beyan etmeye yetkili birkaç kişiden birisi olun, bu konuda açıklama yapmak adına yıllarca birkaç üniversite bitirin, bunların hiçbir önemi yoktur zira iş bir anda dönüp dolaşıyor “Abdeste ve namaza” kadar dayanıyor.

Sevgili Peygamberimiz konu ile ilgili olarak "Kişinin namazına, orucuna bakmayın; konuştuğunda, doğru konuşup konuşmadığına, kendisine emniyet edildiğinde, güvenilirliğini ortaya koyup koymadığına; dünya kendisine güldüğünde, takvayı elden bırakıp bırakmadığına (menfaat anındaki tavrına) bakıp öyle değerlendirin." (Kenzul-Ummal, h. No: 8435) "Kişinin namazı, orucu sizi aldatmasın. Dileyen oruç tutar, dileyen namaz kılar. Fakat güvenilir olmayanın dini de olmaz." (a.g.e. h. No: 8436)” şeklinde buyuruyor ancak okuyan ve okuduğunu anlamakta güçlük çeken bir yapıda olduğumuz için bize göre en kolay çözüm şekli ne ise ona doğru yönelmekte bir sorun görmüyoruz.

Var olan hakikatleri bir tarafa koyarak “ben abdestliyim bu yüzden bana inanmaktan başka çare yok” diye direten ve bu durumu bir hayat felsefesi halin e getiren anlayışın ne zaman ve ne şekilde sonlanacağını şu aşamada bilmek zor, zira alışkanlılarını kolay kolay değiştirmeyen bir toplum içerisinde yaşadığımızdan bu durumdan kurtulmak adına nerede ise bir mucize bekliyor durumda bulunuyoruz.

Dini argümanlar kullanmak ve bu argümanlar üzerinden bir hayat sürmek aşağı yukarı dünyanın her tarafında yıllardır uygulanan bir gelenek, ancak dini argümanlar dışında bir de bilime tekniğe dayalı gerçekler bulunuyor ki yaşantımızın büyük bir kısmı da bu gerçekliğe göre şekilleniyor.

Biz ibadetimizi yapalım, Allah’ın emirlerini bir milim bile aksatmadan dini vecibelerimizi yerine getirelim,bunları yerine getirirken de bilimden-teknikten asla ayrılmayalım, bir taraftan Allah’a kulluk eden iyi bir vatandaş olmaya çalışırken diğer taraftan da bilimin ışığından kendimizi de etrafımız da mahrum etmeyelim.

Aksi takdirde hayatımızın her safhasında var olan ihtiyaçlarımız ile ilgili olarak “Ben abdestliyim yalan konuşmam” referansını gösterdiğimizde başta noterler olmak üzere toplumda belge veren ne kadar kurum ve kuruluş varsa tamamını iptal edip hayatımızdan çıkarmamız gerekebilir.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263