İnsan olmak zor zanaat, fakat bundan daha zor olanı, insan kalabilmek...

İnsanlıktan kastım, fiziksel manada değil. Yani gözü, kulağı, ağzı, burnu, kolları, bacağı ve saireye sahip olanları kastetmiyorum. Zira bu organların pek çoğu, öyle ya da böyle, hayvanlarda da var. Benim kastettiklerim, insanı hayvanlardan ayıran değerlere sahip olanlardır. Sözkonusu değerlerin ne kadarına sahipsek o kadar insanız...

İnsan olmak güzel ahlak, sağduyu, saygı ister...

Benliği ve kibri terkedip mütavazi olmayı gerektirir...

İnsan olmak, sevip sevilmeyi bilmektir, diğer canlılara zarar vermemektir...

İnsan olmak had bilmek, özü sözü bir olmaktır...

İnsan olmak hatadan dönmak ve tevbe edebilmektir...

İnsan olmak, vicdanlı, namuslu ve onurlu olmak demektir...

İnsan olmak, belki de hep çocuk kalabilmeyi başarmaktır...

Bütün bunlar gibi pek çok ulvi değerin ötesinde, İnsanı insan yapan en önemli duygu merhamettir...

Merhamet, Allah'ın insanlara bahşettiği bir lütuftur. Merhametini kaybeden birey, insanlıktan nasipsiz kalmış demektir...

Cahit Zarifoğlu "Merhamet olmasaydı, hayat da olmazdı." demektedir.

Necip Fazıl'ın "Reis Bey" romanında ne diyordu mahkum;

"Etmeyin Reis bey! Siz ağlayamazsınız. Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz...

Siz merhametten, acıma duygusundan, yalnız kötülük doğacağına inanmışsınız. Yerine göre haklısınız. Fakat ondan ne büyük iyilik doğacağını unuttuğunuz için en büyük hakkı kaybediyorsunuz..."

Dijitalleşen, kapitalistleşen ve inançsızlaşan dünyada insan kalabilmek büyük meziyet. Etrafımıza baktığımızda insani meziyetlere sahip olduklarını zannettiğimiz o kadar çok insan var ki, neredeyse "Karıncayı bile incitmeyecek kadar" naif ve merhametli görünüyorlar.

Peki, bu kadar fazla iyi insanın bulunduğu bir toplumda, hayatımızı zindan eden, içimizi acıtan, hak ve merhamettten yoksun binlerce kötülük kimler tarafından yapılıyor?

İşte bu sorunun cevabı, insan sandıklarımızın iki yüzlülüğünde yatmakta. Daha açıkçası, görünen yüzlerin arkaslarındaki görünmeyen yüzlerde...

Normal şartlarda halim selim bir vatandaş olan pek çok insan, aracının direksiyonuna oturur oturmaz aniden kanun kural tanımayan bir canavara dönüşüveriyor

Herhangi bir makama talip olan bürokrat veya siyasetçi, sırf o makama ulaşabilmek adına, aynı yere talipli başka birisi için iftiradan tutun da yalan ve hileye kadar yapmadığı hiç bir kötülüğü bırakmıyor...

Beş vakit namazını cemaatle kılan Hacı Amca, üç kuruş fazla kazanacağım diye hileli mal satmaktan ve yalan söylemekten asla imtina etmiyor...

Hülasa, insan olmanın hazzı varken, servet, şehvet ve şöhretin verdiği geçici zevklere tamah edenlerden geçilmiyor ortalık...

Ne yazıktır ki bugün insanlığın geldiği nokta, servet ve makamlarla her türlü ayıbın örtüldüğü, yalanın normal hale geldiği bir nokta.

Kibirden, gururdan, ihtirastan, hak hukuk bilmezlikten sıyrılıp aşka, sevgiye ve merhamete yelken açmaya ihtiyaç var...

Dünyayı düzeltmenin önce kendimizi düzeltmekten geçtiğini bilmeye ihtiyaç var...

Yazar Cengiz Aytmatov “Hayatta en zor mesele, her gün insan kalabilmektir" der.

Tolstoy’un, “Bozulduğu zaman insandan daha korkunç bir yaratık yoktur” sözü ise, konunun özeti gibidir...

Son söz;

İnsan olarak doğmanın kolay, fakat insan olarak kalabilmenin zor olduğu bir dünyada, beden gemisini selametle ahiret yurduna vardıranlara ne mutlu...

Esen Kalın... 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263