Son dönemlerde etrafımızda kimi görsek hemen hepsi yana yana daha sağlıklı, daha kaliteli bir hayat aradıklarını, bu arayış çerçevesinde de “ömrümüz boşa geçti, bu zamana kadar kendimize iyi bakamadık hiç değilse bundan sonra kaliteli bir hayat sürelim” telaşında olduklarını görüyoruz.

Daha kaliteli, daha rahat bir hayat sürmek adına, Yaşam koçu tutanlar, Psikolojik destek alanlar, bir kaç kilo zayıflamak yada kilo almak adına artık mahalle aralarına kadar yayılan spor salonlarına çantalar dolusu para akıtanlar, başta televizyon olmak üzere yazılı ve sesli medya kuruluşlarında “daha iyi bir hayat” adına akşam sabah tekrarlanan reklamlardaki ürünleri kapış kapış alanlar derken herkes hayatını düzene sokmak için dünya kadar meteryal peşine koşmaktan helak olacak noktaya kadar gelmiş vaziyete.

İnsanımız “daha iyi bir hayat” adına dünyanın pek çok noktasından pompalanan ürünlerin peşine koşarken aslında rahat ve sağlıklı bir hayat için gereken bir kaç nenenin olduğunu ancak belki hesapsızlıktan belki de var olan reklam bombardımanı vesilesi ile hemen gözlerinin önündeki mucizevi araç gereçleri göremiyorlar bile.

Bilindiği gibi gün 24 saat, bir insanın ortalama 7-8 saatini uykuya ayırdığını düşündüğümüzde geri kalan 16 saatin çok büyük bir bölümünü ayakta geçirdiğimizi ancak uykudan önceki bir kaç saati televizyonun karşısında yarı yatay vaziyette geçirebildiğimizi bunun dışında kalan zamanı da çoğunlukla gezerek yada herhangi bir mekanda çalışarak geçirdiğimizin farkına varınca ortaya ayakta ve uyuyarak geçirdiğimiz zamanı nasıl değerlendirdiğimiz sorusuna cevap bulmakla geçirmemiz gerektiğine inanıyoruz.

Meseleye böyle bakınca rahat bir hayat için kim ne derse desin rahat bir hayat için olmazsa olmaz üç ihtiyaçtan birisinin iyi bir ayakkabı birisinin iyi bir yatak bir diğerinin de iyi yemek olduğunu çok net bir şekilde anlamamız gerekiyor.

Sabah erken saatlerde uyanıp işimize, okulumuza gitmek için evden çıkıyoruz, ayakta kaldığımız saatler boyunca ne yaparsak yapalım, hangi iş kolu ile meşgul olursak olalım, nasıl bir eğitim alırsak alalım o saatler boyunca gideceğimiz her yer için mutlaka iyi ve rahat bir ayakkabı giymek zorunda olduğumuzu asla unutmamamız gerekiyor.

Günlük işlerimizin bir şekilde tamamlanmasından ve havanın kararmasından sonra evine dönüyor akşam yemeği, akşam çayı yada kahvesi faslı sona erdikten sonrada 7-8 yada her ne kadar uyuyacaksa bu eylemini gerçekleştirebilmek adına yatağa uzanıyor ve istediği kadar yada şartların izin verdiği kadar uyamaya çalışıyor.

Dikkat edin pek çoğumuz kaç yıl yaşıyorsak yada insan ömrü ne kadarsa en az üçte birlik bölümünü yatarak geçiriyor ve ne gariptir ki insanoğlu hayatının üçte birini geçirdiği yatağın ne kadar sağlıklı olup olmadığına kesinlikle bakmıyor.

Rahmetli annem çocukluk çağımızdan itibaren bizi hep yün yatağında yatırırdı, yılın belli zamanlarında kılıflarının dışına çıkardığı yünleri önce dere kenarında yünler altın rengini alıncaya kadar yıkar, sonra tertemiz olmuş yünleri elindeki uzunca bir sopa ile (Annem o sopaya Çubuk derdi) saatlerce döver kabartır, yünlerin yeterli kıvama geldiğini anladığı anda da döşek ve yorganların içerisine doldurur ve akşam olunca da hepimizi “Allah rahatlık versin” diyerek yün yataklara yatırırdı.

Annemizin hayatımız üzerinde etkisi kalmayıncaya kadar daha doğrusu tüm kardeşler evleninceye kadar çok rahat bir şekilde yün yatakta yattık, evlendikten sonra her ne kadar annem zaman zaman kendi imkanları ile hazırladığı yünden yapılmış yorgan ve döşekleri bizim eve taşıdı ise de biz evdeki içişleri bakanının koyduğu kuralları geçemeyince yün yatak devride kendi kendine kapanmış oldu.

Şimdilerde içerisinde hangi mamulden yapıldığı belli olmayan yataklarda yatıyoruz, bol reklamlı ürünlerden alsakta, “yok bu ergonomik, yok bu uzay yatağı” şeklinde lanse edilen en son teknolojideki yatak odası takımlarını alsak ta Rahmetli annemin yün döşek ve yorganlarının keyfi hiç birinde yok.

İyi ayakkabı ve İyi yatak dışında Allah’ın bize emanet ettiği vücudumuza daha dikkatli bakabilmek adına birde iyi ve kaliteli yemek arama durumu ile karşı karşıyayız ki galiba işin en zor tarafı da iyi yemek bulabilmek.

Tarım alanlarının her geçen gün azaldığı, artan dünya nüfusunu doyurmakta karşı karşıya kalınan zorluklar artık bundan 40 yıl 50 yıl öncesinde olduğu gibi pırıl pırıl katkısız gıdaları bulmamıza imkan tanımıyor, Yediğimiz gıdaların çok büyük bir kısmının zehir olduğu bir dünyada kanserden neden bu kadar insanın öldüğünün cevabını da bulmak zor olmasa gerek.

Burada fazla felsefe yapmaya gerek olduğunu düşünmüyoruz, yazımızda anlatmaya çalıştığımız gibi bizi gün boyu rahatsız etmeden dolaştıracak iyi ayakkabılar, bize deliksiz bir uyku imkanı sağlayacak iyi yataklar ve vücudumuzun ihtiyacı olan iyi gıdaları alabildiğimiz kadar hayatımıza devam edebileceğimizi düşünüyoruz.

Bize inanmayan bir yolculuğa çıkacağı zaman huyunu suyunu bildiği eski ayakkabılarını çıkarsın ve yerine herkesin imreneceği yeni ayakkabıları giysin.

Görsün baksın kötü ayakkabı sahibine hayatı nasıl zindan, dünyası nasıl dar ediyor..!!!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263