Kabul etmek gerekir ki 03 Kasım 2002 tarihinde yapılan Genel seçim sonrası Partisini iktidar yapan Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra sandık başına giden seçmenler daha çok parti yerine liderin peşine giden, parti faaliyetlerinden çok liderin ne dediğine bakarak tercih kullanmaya başladı.

Aslında çok partili hayata geçildikten sonra Adnan Menderes-Süleyman Demirel- Bülent Ecevit-Necmettin Erbakan-Alparslan Türkeş ve Turgut Özal gibi son derece karizmatik siyasi liderler hayatımıza girmiş olsa da sözünü ettiğimiz liderler belki çağın gereği çok fazla partilerinin önüne geçmediler, geçmek istemediler.

03 Kasım 2002 sonrası yüzde onluk Türkiye oy barajı dolayısı ile “asla yok olmazlar” diye düşünülen 30 yıllık 40 yıllık siyasi partiler bir bir siyaset arenasından çekilip tarihteki tozlu raflarda yerlerini almaya başlayınca sözünü ettiğimiz “Lider” profili çok daha fazla öne çıkar oldu.

Bu sütunlarda zaman zaman yazıyoruz, 2019 yılında yapılacak olan genel seçimde kimin hangi oranda oy alacağını henüz bilmiyoruz, ancak 2002 yılından beri Türk siyasetinin tartışmasız tek lideri olan Tayyip Erdoğan’ın iktidara taşıdığı AK Partiden vaz geçip adı sanı duyulmayan bir siyasi partiyi işaret etse idi AK partinin yerinde yeller eseceğini ve Erdoğan’ın işaret ettiği partinin anında iktidar olacağı fikrine sanıyoruz ki hiç kimsenin itirazı olmayacaktı.

2002 yılından itibaren zaman zaman ortaya çıkıp kaybolan isimleri bir kenara bıraktığımızda son 16 yılda siyasette Tayyip Erdoğan- Kemal Kılıçtaroğlu ve Devlet Bahçeli’nin olduğunu, bu üç isim dışında başka isim yada isimlerin siyaset sahnesine var olamadığını şimdilerde ise bu üçlüye Meral Akşener’in dahil olduğunu da söylememiz lazım.

Lidere dayalı bir siyaset anlayışının hüküm sürdüğü bu anlarda hepimizin bildiği gibi partilerin fazla bir önemi yok, Akşam işten yorgun argın dönüp pijamalarını giydikten sonra koltuğuna uzanıp telefonun karşısına geçen seçmen lidere bakıyor, liderin söylediklerine inandığı oranda liderin işaret ettiği partiye oyunu veriyor.

İşte böyle bir süreçte seçmen “Biz sadece lidere bakıp oy kullanıyorsak, Lidere endeksli bir siyaset izliyorsak o zaman yurt genelinde partilerin var olan İl-ilçe-Belde Teşkilatlarına ne ihtiyaç var.?” sorusunu daha fazla seslendirmeye başladı.

Türkiye’de var olan siyasi partilerin il-ilçe ve Belde teşkilatlarının başkanları o partinin liderinin izlediği siyaset paralelinde çalışmalar yapmanın ve yapılacak ilk seçimde Milletvekili-Belediye başkanı yada meclis üyesi adayı olmayı düşünmekten başka hiçbir iş yapmıyorlar.

Her ne kadar 03 Kasım 2002 tarihi öncesi kadar olmasa da il-ilçe –Belde merkezlerinde parti teşkilatlarının olduğu görülecektir, O yerleşim merkezlerinde zaten Belediye başkanları, Belediye meclis üyeleri ve Milletvekilleri Büyükşehir olmayan merkezlerde ise İl genel meclis üyeleri halk tarafından seçiliyor, değerlendirmeye alınıyor.

Halk tarafından seçilen bu kadar organizasyona rağmen Partilerin il teşkilatları ne iş yapar, Yerel yada genel yönetimlere nasıl bir katkı sunar.. bunu asla anlayabilmiş değiliz, Bizim gördüğümüz bir yerleşim merkezinde hangi siyasi parti belediye yönetimini kazanmışsa o partinin teşkilatları gece gündüz Belediye başkanının ensesinde boza pişirip “Şu ihaleyi bana ver, bu ihaleyi falanca partilimize ayır” demenin dışında ne yaparlar, 30 yıldır çözebilmiş değiliz.

Siyasi partilerin teşkilatları yüzünden hemen her seçimde Belediye başkanı olan adaylar “Ben seçim gününe kadar partimin adayıyım, ancak kazandığım takdirde parti rozetimi çıkarıp bana oy vermiş yada vermemiş olsun herkesin belediye başkanı olacağım” diyor ancak seçimi kazandığının ertesi günü bırakın her siyasi partiden seçmenin adayı olduğunu kendi partisine yakın oy alan ve meclis üyesi kazanan diğer siyasi partilerin üyelerine komisyonlarda bile yer vermemek adına olmadık atraksiyonları yapmaktan asla çekinmiyorlar.

Pek çok ülkede siyasi parti teşkilatları seçime aylar kala faaliyete geçiyor, Seçim gününe kadar kıran kırana bir mücadele verdikten sonra bu partilerin teşkilatları seçim sonrası faaliyetini bir dahaki seçime kadar donduruyor, böyle olunca da o ülkelerde partizanlık değil herkese her seçmene eşit hizmet öne çıkıyor.

Bugün çok büyük oranda partilerin MYK’larını, Genel başkan yardımcılarını, Seçimlerde Milletvekili adaylarını, Belediye başkan adaylarını hatta çok büyük oranda Meclis üyesi adaylarını Partilerin genel başkanları ve genel başkanların yanındaki dar kapsamlı ekip belirliyor ve Genel başkanların tayin ettiği adayları da bu zamana kadar “biz bunu kabul etmeyiz, bunun neresi demokrasi” diyeni görmedik aksine çok büyük bir bölümün de “Liderim yanlışı benim doğrumdan iyidir, Liderim böyle uygun görmüşse vardır bir hikmeti” diyenlerin daha fazla olduğunu gördük.

Liderin tek belirleyici olduğu, ön seçim hadisesinin yerinde yeller estiği, Genel başkanlarının kelamlarının üzerine kelam olmayan bir siyasi arenada Parti teşkilatlarının da gereksizliği daha fazla öne çıkıyor, Nasıl olsa ön seçim yok, Seçim süreci başlarken Genel başkanlar listeleri yazıp seçim kuruluna verdiklerinde herkes zaten büyük bir dertten kurtulmuş olacak.

İktidar partisi açısından fazla bir sorun yok ancak kuruldukları günden itibaren iktidar yüzü göremeyen, Belediye başkanlığı kazanamayan muhalefet partilerine mensup Teşkilat başkanlarının 40 yıldır Kira-elektrik-Su-doğalgaz ve partide çalışan personel parası ödemekten nasıl yorgun düştüklerini az-çok bilen birisi olarak yurt genelindeki parti teşkilatlarının artık bir anlam ifade etmediğinin de bugünlerde daha fazla tartışılması gerektiğini düşünüyoruz.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263