Biz insanlar, geçmişi çabuk unutan, geleceği düşünmeyen ve çoğunlukla da anı yaşayan varlıklarız.

Bu konuda Şair Can Yücel şöyle demektedir:

"Ömür dediğin üç gündür; dün geldi geçti, yarın meçhuldür. O halde ömür dediğin bir gündür; o da bugündür...."

Bu anlayışa bağlı olarak, çoğu kez olayların görünen yönleri ve aklımıza göre hüküm verir, arkalarındaki gerçekleri ise hiç düşünmeyiz.

Bazen insanlar, karşılaştıkları güzelliklerin ve kavuştukları mimetlerin Allah'tan gelen birer imtihan olduğunu bilmezler ve şımarıklık gösterirler. Yani, nimeti verene şükrü unuturlar.

Yine bunun gibi, bela ve musibetlerle karşılaşan bazı insanlar, sabır denen nimeti unuturak üzülüp isyan ederler.

Oysa, "Allah'ın verdiğine de şükür, vermediğine de şükür; verdiğinde bir hayır varsa vermediğinde de bir hayır vardır" demek lazım gelir...

Şükür ve sabır, Allah'ın sıfatlarından iki güzel sıfattır. İmam-ı Gazali“İman iki bölümden oluşur. Bunun yarısı sabır, diğer yarısı da şükürdür” demiştir.

Kayınpederimin güzel bir sözü var; "Nasılsın, işlerin, sağlığın-sıhhatin yerinde mi?" diye her sorulduğunda, "Olana şükür" diye cevap verir. Ben bunu ilk duyduğumda, çok klişe bir söz olarak düşünüp kaale almamıştım. Fakat zaman içinde anladım ki, "Olana şükür" sözü özünde müthiş bir teslimiyeti barındıran bir sözmüş.

Çünkü, Allahın bize verdiklerine şükretmek kolaydır. Oysa ki en çok, başımıza gelmeyen belalar için şükretmeliyiz.

Etrafımızda onca bela, musibet, açlık, savaş, ihanet, kavga, ihtiras, karmaşa ve kriz varken; iyi durumda olduğumuz için şükretmeliyiz.

Mesela bir kolumuzun eksik olmadığı için, aklımızı yitirmediğimiz için, malımıza hırsızların dadanmadığı için, arabamızla bir kazaya karışmadan sağ-salim yolculuk yapabildiğimiz için, ve daha bir sürü nimet için şükretmeliyiz.

Bu yüzden atalarımız, “beterin de beteri vardır” diyerek, mevcut halimizden daha da kötüsünün olabileceğini hatırda tutarak, şükretmemiz gerektiğini ifade etmişlerdir. Peygamber Efendimiz de, “El-hamdülillahi ala külli hal (Her türlü hal için Allah’a hamd olsun)” buyurmuşlardır.

Haşa, "Bana şunu eksik verdin, başkasına benden fazla verdin vs" gibi sözlerle Allah'a isyan mı edeceğiz?

Allah, pazarlık yapılacak bir varlık mıdır?

Herşey Onun mülkünde değil mi?

Mümin olmak zevk sefa içinde, hiç sorunsuz yaşamak mıdır?

İnanan ya da inanmayan bütün insanlar öyle ya da böyle, mutlaka birçok imtihandan geçirileceklerdir.

Allah-ü Teala Kuran’da yer alan, “İnsanlar imtihandan geçirilmeden sadece iman ettik demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sanıyorlar? (Ankebut/2) ayetiyle bizleri uyarmaktadır.

Allah, herkesi her şeyle imtihan eder, fakat herkesin imtihanı aynı olmaz. O adildir; isterse verir, istemezse vermez; dilediğine verir, dilemediğine vermez. Verdiğinde de, vermediğinde de hayır vardır...

Nimetlere karşı şükretmek kadar, zorluk ve belalara karşı sabretmek te önemlidir. İnsanlar, Allah'ın nimetlerine şükürle, O'na karşı minnettarlıklarını ifade ederlerken, bela ve musibetlere sabrederek te büyük mükafatlara kavuşurlar.

İnançlı insanlar, “Allah sabredenlerle beraberdir” ayetine inanarak, bela ve zorluklara karşı Allah’ın yardımını bekler ve asla ümitsizliğe düşmezler. Çünkü, “Allah’ın rahmetinden ancak inkar edenler ümitsizliğe düşer” (Yusuf: 87)

Mevlana der ki;

“Sanma ki dert sadece sende var, sendeki derdi nimet sayanlar da var.”

Sabır konusunu anlayabilmek için, Çinlilerin bambu ağacı yetiştirirken gösterdikleri inada bakmak bile yeterlidir:

Çinliler, bambu ağacının tohumunu eker; sular ve gübrelerler.

Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz. buna rağmen sulayıp gübrelemeye devam edilir.

İkinci yılda da tohumda herhangi bir değişiklik olmaz, ama sulama ve gübreleme aynen devam eder.

Üçüncü yılda yine tohumda herhangi bir değişiklik olmaz, fakat sabırla sulanır ve gübrelenir.

Dördüncü yılda da her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez.

Beşinci yılda da Çinliler yine büyük bir sabırla bambuya su ve gübre vermeye devam ederler.

Nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre yüksekliğe ulaşır.

Akla gelen ilk soru şudur:

Bambu ağacı 27 metrelik boya altı haftada mı, yoksa beş yılda mı ulaşmıştır?

Bu sorunun cevabı, tabii ki 5 yıldır. Tohum, büyük bir sabırla ve ısrarla beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi, ağacın büyümesinden, hatta var olmasından söz edemezdik...

Şartlar ne olursa olsun, hiçbir zaman asla pes etmemek lazım.

Başarı için gereken şartlar ise çok basittir;

İnanmak, çalışmak, direnmek ve hiçbir zaman başa dönmemek...

Müzik konusunda bir deha olan Beethoven’in çocukluğunda hocasının Ona, “Sen asla müzisyen olamazsın” dediğini; ya da icatları ile insanlığın hayatını kolaylaştıran Thomas Edison’un ilkokul öğretmeninin, “O beyinsiz çocuk hiçbir işte başarılı olamaz!” dediğini biliyor muydunuz?

Unutmayalım ki, “İnsanoğlunun erdemi, meyvesini yiyemeyeceği ağacı dikmesindedir".

Çiçeksen, baharı bekleyeceksin sabırla; erken açmayacaksın ki, kış soğukları vurmasın.

Baharın gelmesinden ümit kesip toprağın karanlıklarına teslim olmayacaksın; yoksa çürür yok olursun...

Sabır; vazgeçmeden, inanarak ve direnerek baharı beklemektir...

İnsanoğlu sabır ile olgunlaşır, şükür ile tatlanır...

Esen Kalın... 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263