Pek Değerli Okurlarım,

Yaşadığımız toplumda, maalesef her şey adalet ve hakkaniyet dairesinde cereyan etmiyor. Haksızlık ve adaletsizlik konusundaki en sık örnekler de, makam, mevki ve rütbe ile ilgili hakların tesliminde görülmektedir.

Bir bakıyorsunuz, işin ehli olabilecek birçok insan kenarda beklerken, hiç ummadığınız birisi devletin üst kademelerinden birine atanabiliyor. Ya da, terfi sırası bekleyen bir sürü insanın içerisinden en umulmadık ve haketmeyen insanlar terfi alabiliyor.

Haksızlık ve adaletsizliğin en çok görüldüğü alan ise siyaset.

Önümüzdeki yerel seçimler için bazı adaylar kesinleşti, pek çok aday adayı ise heyecanlı bir bekleyiş içerisindeler.

Umarım isabetli kararlar alınır ve en çok hakeden insanlar aday gösterilirler.

Ondan sonrası zaten halkın bileceği bir iş ve halkın iradesiyle seçilenlere saygı duymak gerekir.

Değerli Dostlarım,

Hakedilmeden elde edilen yüksek makamlar, tesadüfen elde edilmezler.

Haksız makam sahipleri genellikle ya birilerinin sırtına basarak, ya da güç ve itibar sahibi bazı insanların tavassutuyla o makamlara gelirler.

Hatta bunların bazıları, daldan dala zıplayarak füze hızıyla yükselirler. Hızlarına kimse yetişemez.

Siz arkalarından bakar  ve nasıl o makamlara geldiklerini anlayamazsınız bile. Bazen de onların hızlı yükselişlerinin sebebini bilmeden sadece iç geçirirsiniz. Çünkü, elde edilen şey sadece bir makamdan ibaret değildir.

O makama bağlı olarak bazı ekonomik kazançlar, itibar ve güçtür.

Ya da, Allah'ın size öylesine bir haksız makamı nasip etmediğine şükredersiniz.

Bu tür insanlarda gözlemlenen husus ise, kerameti kendilerinden menkul bilmeleridir.

Bunların bir kısmı vefasız da olurlar. Makam ve mevkiyi elde ettikten kısa bir süre sonra, kendilerini o makamlara getirenleri unuturlar, görmez olurlar ve tanımazlar.

Çünkü artık kendileri de güçlüdürler. Kendilerini o makamlara getirenlere ihtiyaçları kalmamıştır. Yani kısacası, nankördürler.

Bu insanlarda görülen bir başka haslet ise, haksız kazançlarına ve elde ettikleri makamlara ait kolayca kılıf bulmalarıdır. "Efendim ben zaten bu makama en yakışan kişiydim, benden iyisini mi bulacaklar", "Bakın görüyorsunuz, ben bu makamdayken kaç kişiyi işe aldım, yardım ettim, ve şu şu işleri başardım" diye utanmadan övünürler.

Hiç bilmezler ki, haksız bir sermaye ve atamayla başlayan yükseliş yolculuklarındaki hayırların, kendilerine faydası yoktur.

İsmini hatırlayamadığım, fakat dünyanın en zengin insanlarından birinin şöyle bir söz söylediğini okumuştum:

"Bana ilk sermayemi nereden kazandığımı sormayın; fakat, sonra kazandığım bütün paranın hesabını kuruşu kuruşuna veririm"

Yani, düğmeyi baştan yanlış iliklersen sonrası da hep yanlış olur.

O nedenle, kazancının mayası haramsa, diğer bütün kazandıkların haramdır.

Bir başka husus ise, böylesi insanların o makamlarda geçici olduklarını hiç hesaba katmamalarıdır.

Ölünceye kadar o makamlarda kalacaklarını ve çok uzun ömürlü olduklarını düşünürler; had bilmezler ve ukeladırlar.

Oysa ki bu tip insanların ömürleri de kısa olur.

Fakat bunu farkettiklerinde ise, maalesef çoktan iş işten geçmiş olur. Artık etraflarında ne yüzüne bakabilecekleri insanlar, ne de eski şakşakçılar ve dalkavuklar kalmıştır.

Sevgili Okurlarım,

Bütün bu anlattıklarım daha iyi anlaşılsın diye, size "Kavak Ağacı ile Sarmaşık" hikayesini anlatmak istiyorum:

Ulu bir kavak ağacının yanında bir sarmaşık filizi boy göstermiş.

Bahar ilerledikçe sarmaşık kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisi ile müthiş bir hızla büyümüş ve nerede ise bizim kavak ağacı ile aynı boylara gelmiş.

Ve bir gün dayanamayıp sormuş kavağa,

- Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?

- On yılda, demiş kavak.

- On yılda mı? diye gülmüş ve neşeyle yapraklarını sallamış sarmaşık, ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!

- Doğru, demiş ağaç, doğru...

Günler, günleri izlemiş ve sonbaharın o rüzgarlı serin günleri başladığında sarmaşık önce üşümeye, sonra da yapraklarını düşürmeye, sıcaklık iyice düşüp de soğuklar artmaya başlayınca da aşağıya doğru inmeye başlamış.

Sormuş endişe içinde kavağa:

- Neler oluyor bana ağaç?

- Ölüyorsun, demiş kavak.

- Niçin?

- Benim on yılda geldiğim yere, sen iki ayda gelmeye çalıştığın için.

Sevgili Dostlarım,

Naklettiğim hikayeden çıkarılacak çok önemli dersler var. Hikayenin vermek istediği mesajları şöyle sıralayabiliriz;

- Köklerin sağlam değilse ve birilerinin sırtında yükselmişsen bil ki ömrün kısadır.

- Birilerinin sırtında bir yerlere gelmişsen, ukelalık yapmayacaksın, had bileceksin.

- Yükselmek istiyorsan adım adım yüksel, köklerin sağlam, ömrün uzun olsun.

Zira, yükseklerde havalar fırtınalı ve soğuk olur. Böylesi kötü hava şartlarına dayanabilmek, için köklerinin sağlam olması gerekir.

Bu haftaki yazımı, birkaç özlü söz ile bitirmek istiyorum:

"İnsan da ağaç gibi, yükselmek istediği nisbette kökünü derine salmalıdır" (Friedrich Nietzsche)

“Yükselmenin en alçakçası, zayıfların sırtına basarak yükselmektir.” (La Rocbefoucauld)

Son söz;

Sen yükselirken, gönlün alçalsın...

Esen Kalın Dostlarım... 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263