banner280

Hatırlayan okuyucularımız vardır, Rahmetli Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı makamına çıkmasından sonra parti içerisinde rahmetli İsmet Sezgin ile girdiği Genel başkanlık yarışından galip çıktıktan sonra Başbakanlık koltuğuna oturan Tansu Çiller ilerleyen günlerde yaşadığı yoğun tempoyu “O kadar çok yoruluyorum ki sabah olduğunda uyuduğum yataktan sanki saçlarımdan tutup sürüklendiğimi hissediyorum” şeklinde ifade ediyordu.

Ahmet Davutoğlu’nun görevden alınmasından sonra Başbakanlık koltuğuna oturan Binali Yıldırım’da “ İlk saatler herkes hayırlı olsun dileklerini iletir,sizde havaya girersiniz ancak 2 saat sonra Başbakanlığın ateşten gömlek olduğunu anlarsınız”  diyerek Tansu Çiller gibi siyasetçinin ne kadar zor koşullarda çalışmak durumunda olduğunu belirtmişti.

Bir dönem ilçe belediye başkanlığı yapan bir arkadaşımız “ Başkanlık yaptığım yerleşim merkezinin o kadar büyük sorunları vardı ve benden çözülmesi imkansız sorunlarla ilgili o kadar fazla talep geliyordu ki ara sıra yolculuk için havalandığımızda “Allah’ım bu uçağı düşür de beni bu sorunlar yumağından kurtar diye çok dua ettiğim olmuştur” şeklinde siyasetin ne kadar zor bir meslek olduğunu bu ifade ile anlatıyordu.

Türkiye’de yanlışlıkla herhangi bir köy derneğine giren vatandaşımız ilk Belediye başkanı yada Kaymakamlık ziyareti sırasında verilen fotoğrafın medya kuruluşlarında yer almasından en geç 15 dakika sonra hedefini Belediye başkanlığına yada Milletvekilliğine kilitler ve o aşamadan sonra “Devletimizin bekası için bize verilecek her göreve hazırız” şeklindeki klişe ifadeyi her önüne gelene duyurmaktan da büyük zevk alır.

Bu memlekette Siyaset yapmak adına yollara düşmek evinde yiyecek ekmeği olmayan sade vatandaştan on binlerce insan çalıştıran Holding sahiplerine kadar ter kademedeki vatandaşlarımız için ulaşılması gereken bir “Kızılelma” olarak belirlenir o andan sonra da geri dönülmesi  artık imkansız bir yola girilmiş olur.

Dışarıdan son derece çekici görülen siyasetin büyülü dünyasına adım atıldıktan ve yemin edildikten hemen sonra bir türlü sonu gelmeyen “Kızıma iş,Oğluma tayin, Yeğenime tavassut” başlayınca telefonlara bile bakmak istemeyen siyasetçi “Ben nasıl bir işe düştüm” diye dizlerini dövmeye başlar ama artık yapacak bir şey kalmamıştır.

Bir milletvekili arkadaşımız anlatmıştı” Dönem sona erdi, seçime girdik, partinin Genel merkezinde seçim sonuçlarını beklemek için toplandık, sandıklar açıldı,oy sayımı başladı, yaklaşık bir saat sonra milletvekili seçilemediğim belli oldu,Partidekiler ile vedalaşıp eve geldim ki hanım  namaza kılıyor,Namaz biraz uzayınca oğluma “Annen ne namazı kılıyor bu kadar uzadı” diye sordum Oğlum “Baba annem şükür namazı kılıyor” cevabını verdi, Hanım namazı bitirdi kendisine “Ne için şükür namazı kıldın” diye sorunca hanım “ Senin milletvekilliğini kaybettiğini duyunca Allah’ım sana şükürler olsun eşim seçimi kaybetti, vekilliği dolayısı ile yıllardır çoluk-çocuk eşimin yüzünü göremez olduk, Çocuklar babalarının yüzünü göremeden büyüdüler, vekilliği kaybettin bundan daha iyi şükür edilecek ne olabilir aç değiliz açıkta değiliz, bundan sonra evinde oturursun, bize de daha fazla zaman ayırırısın “ dediğinde aklım ancak başıma geldi.”

Seçimi kaybeden milletvekili arkadaşımızın bu anlattığı bile siyasetin ne kadar zor olduğuna en basit örmektir, birde işin daha acı tarafı var, Binlerce eleman çalıştıran bir sanayi kuruluşunun sahibini düşünün onca rahatlığına rağmen Sanayici “ben milletvekili olacağım” diye tutturuyor, Gönül verdiği partisi de kendisini aday gösteriyor Sanayici de vatandaşın verdiği oy ile seçilip TBMM’nin yolunu tutuyor ancak partisi çoğunluğu sağlayamayınca kendisi de muhalefet partisine mensup bir vekil olarak TBMM’de yerini alıyor.

Normal şartlar altında kendisi ile görüşmek isteyenlerin günler hatta haftalar öncesinden randevu alması gereken Sanayici bir anda Edirne’den Kars’a kadar kendisine ulaşan bütün partililerin en ağır eleştirilerine maruz kalıyor “Sana oy verip vekil yaptık en ufak problemimizi bile çözmüyorsun” şeklinde binlerce şikayete maruz kalıyor.

Birde milletvekili seçildiği parti iktidar olduğunda o partiden bakan seçilen siyasetçiler var ki galiba en büyük sıkıntıyı onlar yaşıyor, Düşünsenize İçişleri bakanısınız ,Ankara’da  akşam saatlerine bulduğunuz arada evde çocuklarınızda aylar sonra akşam yemeği yedikten sonra ertesi günkü randevularınızı gerçekleştirmek adına yatağa girip yorganı üzerinize çektikten bilemediniz 10 dakika sonra Türkiye’nin bir ucundaki yerleşim merkezinde bir terörist saldırısı olduğu haberi geliyor ve en tepedeki bakan olarak gündemi sizin tayin etmeniz isteniyor.

Dikkat edin saçları en önce beyazlayan yada dökülen kesim özellikle iş başındaki siyasetçilerde görünür, 79 milyon insanın can güvenliğinden ekonomik şarlarından kısaca doğumundan ölümüne kadar geçen süre içerisinde bütün ihtiyaçlarından sorumlu bir hükümetin mensubu olmak bize göre “ömür törpüsünden” başka hiçbir şey değildi.

İşte burada iş yine dönüyor dolaşıyor daha fazla demokrasiye daha fazla açıklık politikasına kadar dayanıyor, Devlet atamalara karışmasa, Mesela Milli Eğitim bakanı Anadolu’nun en ücra köşesindeki okula alınacak hizmetliye karışmasa, En küçük birimde bulunan görevlinin nereye tayin olacağı ile ilgili meselede bile “Bakan beyin tavassutu bu yönde” işgüzarlığı olmasa siyasetçiler daha rahat bir yasama dönemi geçirebilirler.

Doğumumuzdan öldüğümüz güne kadar hayatımızın her anından elini çekmeyen siyaset yüzünden milletimiz rahat değil siyasetçiler hiç rahat değil, Yetkilerin dağıtılmasını bir türlü kabullenemeyen “bu işi benden başkası yaparsa eline yüzüne bulaştırır” diye düşünen siyasetçi tipinin yerine kendisi kadar çevresine güvenen,yetkilerinin çoğunu ekibi ile paylaşan bir Orkestra şefi tipindeki siyasetçi hayatımıza girene kadar bu sistem halkı yakacak ancak halkın belki yüz katı kadarda siyasetçiyi yakacak.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263