Merhaba Değerli Okurlarım,

Geçen sene yapılan Anayasa referandumu sonucunda ülkemizin resmi olarak geçmiş olduğu Başkanlık Sistemi, 24 Haziran seçimleri sonucunda fiilen yürürlüğe girdi ve artık ülkemiz için yeni bir dönem başlamış oldu.

Yüksek Seçim Kurulunun resmi olarak  sonuçları açıklaması sonrasında, milletvekilleri ve Cumhurbaşkanımız mazbatalarını aldılar ve geçen hafta mecliste yeminlerini ettiler. Akabinde de Cumhurbaşkanımızca atanan yeni bakanlar mecliste yemin ederek görevlerine başladılar.

Şimdi sıra, devletteki idari yapılanmayı değiştirecek Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerininin yayınlanıp, üst kademelere yeni yöneticilerin atanmasına geldi. Hatta bu değişimler de peyderpey gerçekleştirilmeye başlandı bile.

Kısacası, son zamanlarda Türk yönetim sisteminde devrim niteliğinde değişimler yaşanmakta. Bu da demektir ki, Türkiye'de artık pek çok şey eskisi gibi olmayacak.

Şimdi, hemen pek çoğumuzun aklına gelen şu soruyu soralım;

Bütün bunlara ne gerek vardı?

İşte bu haftaki yazımın konusu, tam da bu sorunun cevaplarından oluşmaktadır.

Öncelikle şunu belirtmem lazım ki, yapılan değişimler Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin gereği olarak yapılmaktadır. 2017 yılında yapılan Anayasa değişikliği sonrasında Türkiye'deki "Parlamenter Sistemin" "Başkanlık Sistemi"ne dönüşmesiyle, yönetim sistemimizdeki köklü değişimlerin yolu zaten açılmıştı.

Yani, yakın geçmişte yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kim kazanırsa kazansın, aynı değişimleri gerçekleştirmek zorundaydı.

Bu nedenle, yapılan değişimleri Ak Partinin ya da Cumhurbaşkanımızın kendi inisiyatifleriyle yaptıkları değişimler olarak görmek yanlıştır.

Öte yandan, yapılan değişimleri, "Ülke elden gidiyor, devlet yıkılıyor, tek adam rejimi geliyor" ve buna benzer bakış açılarıyla yorumlamak son derece yanlıştır.

Zira, yeni sistem dünyada ilk defa icad edilmiş bir sistem değildir.

Amerika da dahil olmak üzere, dünyanın gelişmiş pek çok ülkesinde, hemen hemen aynı şekilde kurgulanan benzer sistemler uygulanmaktadır.

Değerli Okurlarım,

Şimdi gelelim sistemin temel özelliklerini beraberce incelemeye;

Sistem esas olarak "kuvvetler ayırımı" ilkesine dayanmaktadır.

Yani, millet adına yetki kullanan yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarının birbirlerinden tamamen ayrılarak, devlet yapısında bir denge oluşturma fikri, yeni sistemin en temel unsurudur.

Eski sistemde var olan "yasama ve yürütmenin iç içe geçmesi" yanlışı, yeni sistemde ortadan kalkmış bulunmaktadır.

Yeni sisteme göre, her kuvvet kendi işini yapacaktır.

Meclis yasama görevini yapacak, yürütmenin (yani hükümetin) işlerine karışmayacak; hükümet yasamanın alanına müdahale etmeyecek; yargı, yürütmenin işlemlerini ve meclisin çıkardığı yasaları anayasal denetim ya da hukuk denetimi çerçevesinde ele alacak, ama kendini meclisin ya da yürütmenin yerine koymayacaktır.

Burada akla şu soru gelebilir;

Yeni sistemde Cumhurbaşkanının kararname  çıkarma yetkisi var.

Bu yetki, yürütmenin yasamanın alanına karışması manasına gelmiyor mu?

Buna cevabımız, "Hayır" olmalıdır.

Çünkü, Cumhurbaşkanına kararname çıkarma yetkisi, sadece idari düzenlemelerle sınırlıdır.

Cumhurbaşkanı;

- Temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle siyasi hak ve ödevler konusunda,

- Anayasada kanunlarla düzenlenmesi öngörülen konularda,

- Kanunlarla açıkça düzenlenen alanlarda, kararname çıkaramayacaktır.

Kararname ile kanunlar çeliştiğinde, kanun hükümleri uygulanacak; meclis aynı konuda kanun çıkardığında kararname hükümsüz hale gelecek; nihayet, bütün kararnameler meclisin ve anayasa mahkemesinin denetimine tabi olacaktır.

Yeni sistemin bir başka özelliği ise, meşruiyet seviyesi yükseltilmiş bir yönetim modeli olmasıdır.

Parlamenter hükümet modeli dediğimiz eski sistem, tekçi meşruiyet ilkesine dayanır. Halk meclisi seçer ve o meclisin içinden hükümet, yani yürütme çıkar. Bu meşruiyet dolaylı bir meşruiyettir.

Başkanlık modeli ise, doğrudan demokratik meşruiyetin iki kanaldan gerçekleştiği çifte demokratik meşruiyete dayanır. Bu sistemde, hem yasama organı üyeleri olan milletvekilleri, hem de yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçilmektedir.

Bu bakımdan yeni sistem, sınırlandırılmış demokrasiden sınırların kalktığı bir demokrasiye geçişi temsil etmektedir.

Değerli Dostlarım,

Yeni sistemin çok önemli bir diğer özelliği ise, sorumsuz bir Cumhurbaşkanlığı makamından, sorumlu bir Cumhurbaşkanlığı makamına geçişi getirmesidir. Yani Cumhurbaşkanı, yetkili ama sorumsuz olmaktan çıkıyor.

Eski sisteme göre Cumhurbaşkanı meclisin dörtte üç çoğunluğunun oyuyla yalnızca vatana ihanet suçundan yargılanabiliyorken, yeni sistemde ise, işlediği iddia edilen herhangi bir suç sebebiyle soruşturmaya maruz kalabiliyor.

Hakkında soruşturma açılan bir Cumhurbaşkanı ise erken seçim kararı alamıyor.

Yine bu sisteme göre, Cumhurbaşkanının bütün iş ve işlemleri yargı denetimine tabi oluyor.

Kısacası, yeni sistemde Cumhurbaşkanı, hem meclise be hem de millete karşı sorumlu hale gelmektedir.

Yazıma son vermeden önce, şüphesiz benim olduğu kadar, bazılarının da aklına gelen şu soruyu sormadan geçemiyeceğim;

Başkanlık sistemi öncesinde de Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturmakta olan, şimdiki sisteme göre daha çok yetkisi bulunan ve yaptığı işlerden dolayı hiçbir sorumluluğu bulunmayan bir kişi, derdi neydi de kendini daha sorumlu hale getirdi?

İsterseniz bu sorunun cevabını gene ben vereyim;

Bu adam deli olmadığına göre, tek bir derdi vardı, o da"VATAN"dı.

Esen Kalın Sevgili Dostlarım... 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263