23 Haziran tarihinde yapılan ve Ekrem İmamoğlu’nun yaklaşık 800 bin oy farkı ile kazandığı İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı seçimi ile ilgili yüzlerce-binlerce hatta milyonlarca yorum yapılabilir, Milyonlarca sahife araştırma ve analiz raporu yazılabilir, Seçim şu yada bu gerekçeler ile kaybedildi şeklinde anlatanı mutlu eden açıklamalarda yapılabilir ancak bu kadar edebiyatın geleceği en son yer  “Ne yaparsan yap ama seçmen ile inatlaşma” noktasıdır.

Sanılanın aksine Türk seçmeni öyle kuru kuruya particilik yapmaz, kendi beklentilerini karşılayabilecek yada karşılayamayacak siyasi oluşumları da anında görüp analiz yapma yeteneği de olağanüstü bir şekilde geliştiğinden mevcut siyasi parti yada oluşumdan daha iyisi ortaya çıkana kadar mevcut il eder sonrada mevcudun artık taleplerini karşılayamayacak noktaya geldiğine kanaat getirdiği andan itibaren “Allah yolunu açık etsin, seninle birlikteliğim buraya kadar” diyerek yeni ufuklara doğru yelken açar.

Türk seçmeni dikkat edilirse söylediğimiz noktadan hareket ederek  çok partili siyasi hayata geçileli beri Adnan Menderes- Süleyman Demirel - Bülent Ecevit-Necmettin Erbakan-Alparslan Türkeş- Turgut Özal-Tansu Çiller-Mesut Yılmaz- Devlet Bahçeli başta olmak üzere siyaseten biraz ışık gördüğü her lidere az çok şans vermiş, şansını kullanabileni biraz daha uzun kullanamayanı da biraz daha az değerlendirmiş ama mutlaka değerlendirmiştir.

Sözünü ettiğimiz seçmen 1994 yılında İstanbul belediye başkanı seçildikten sonra siyaseten önü kesilmek istenilen Recep Tayyip Erdoğan’a birilerinin “Sen muhtar bile olamazsın” şeklindeki dayatmaları üzerine “  Ey siyasete yön vermek isteyenler, biz seçmen olarak çok partili siyasi hayata geçileli beri  önü kesilmek istenilen ne kadar siyasetçi varsa tamamını aldık ve siyaseten getirebildiğimiz en üst noktalara getirdik, şimdide aynı uygulamayı siyaseten önü kesilmek istenilen Tayyip Erdoğan için yapacağız” diye harekete geçti.

Seçmen kendisi ile inatlaşan belli başlı mihraklara inat 03 Kasım 2002 tarihi itibarı ile “Muhtar bile olamaz” denilen Tayyip Erdoğan’ın kurduğu AK Partiyi tek başına iktidar , Erdoğan’ı da kısa bir süre sonra Milletvekili-sonra başbakan en sonunda da devletin en üst makamı olan Cumhurbaşkanlığına kadar taşıdı.

AK Partinin daha doğrusu Tayyip Erdoğan’ın başlattığı iktidar yürüyüşü sanılandan daha fazla bir zaman dilimine yayıldı, Seçmen kendisi ile inatlaşan hakim güçlere inat  Erdoğan’ın listelere koyduğu milletvekili adaylarının kim olduğuna bakmadan büyük bir çoğunluğunu seçti, Yerel seçimlerde belediye başkan adaylarını benimsemese de “Başkan adayları bize Tayyip Erdoğan’ın emanetidir” diye çoğu zaman vatandaşın selam bile vermediği çok sayıda insanı belediye başkanı seçmekten asla geri durmadı.

Tayyip Erdoğan’ın hiç gerek yokken Başkanlık sistemi tartışmasını gündeme getirmesinin ardından birbiri ardına yapılan referandumlar sonrası “Partili Cumhurbaşkanı” olarak yola devam etmesi başlayan sorunlar hem parti genel başkanlığı hemde Cumhurbaşkanlığı yapanErdoğan’ın enerjisini iyiden iyiye tüketirken partide de olağan üstü sıkıntılar yaşanmasına vesile oldu.

Mesela AK partide siyaset yapanlar il yada ilçe başkanlığı için en son ne zaman iki yada ikiden fazla adaylı kongre yapıldığını hatırlamayacakladır, Son iki dönemdir seçmenin önüne konulan Belediye başkan adaylarının hangi ölçülere göre seçildiğini bilen bir tek partili bile olduğunu sanmıyoruz.

Belediye başkan adayları gibi Belediye meclis üyesi adaylarının, il genel meclis üyesi adaylarının neye göre seçildiğini bilende yoktur, hele hele 31 Mart tarihinde yapılan yerel seçim öncesi, daha önce annesi belediye meclis üyesi olan birisinin onun yerine aday konulması, meclis listelerinin büyük bir çoğunluğunun milletvekillerinin bakanların, Genel merkez yöneticilerinin yakını olmalarının dışında hiçbir vasıflarının olmadı AK Partiye oy veren hemen herkes tarafından çok net bir şekilde görülmeye başlanmıştı.

Milletvekili görevi süresi bitenlerin belediye başkan adayı yapılması, Son derece yüksek maaşlar ile kurum ve kuruluşların başına getirilmeleri, başta AK Partili seçmenler olmak üzere tüm milletin gözünde kredileri tükenmiş Bülent Arınç gibi, Abdulkadir Aksu gibi, Sadık Yakut gibi, Faruk Çelik gibi isimlerin  vatandaşın gözünün içine bakılarak en üst makamlara getirilmeleri tuz biber oldu.

31 Mart tarihinde yapılan seçimi Ekrem İmamoğlu’nun kazanmasından sonra  hiç kimseyi tatmin etmeyen iptal kararı sonrası  aynı sandık görevlileri ile seçime gidilmesi zaten seçmenin homurdanmaya başlamasına vesile olurken , seçime iki gün kala terörist başının mesajının, terörist başının kardeşinin vatandaşın verdiği vergiler ile varlığını sürdüren TRT’den verilmesi  zaten AK Partinin kaybedeceğini son derece net bir şekilde ortaya koymuştu.

Biz 23 Haziran tarihi ile ilgili analizlerimize daha uzun zaman devam edeceğiz ancak bilmemiz gereken tek şey siyasetçinin seçmenle inatlaşmasının en büyük zararının yine siyasetçiye olacağıdır, AK Parti bu seçimde seçmen ile  inatlaşmanın bedelini İstanbul-Ankara-İzmir-Adana-Mersin-Antalya başta olmak üzere son derece önemli seçim merkezlerini kaybederek ödemiştir.

İtirazı olan varsa gelsin bizi de ikna etsin.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263