14 mayıs ve 28 mayıs tarihinde yapılan seçim üzerinden bir ay geçti birkaç kez daha belirttiğimiz gibi kazananlar siyasetteki yeni görevlerine “merhaba” derken kaybedenler eskiden olduğu gibi yine işlerinin başına döndüler.

Seçimin bir galip tarafı var birde mağlup tarafı, kazanan taraf ile ilgili sıkıntı yok, Partisi kaybettiği halde girdiği seçimden milletvekili olanlarda “ne yapalım seçmen böyle takdir etti” diyerek TBMM’de siyaset yapmaya başladılar.

Bizim gibi henüz yönünü belirleyememiş ülkelerde bilindiği gibi ister yerel ister genel seçim tam bir ölüm kalım mücadelesi halinde geçer, zira hayatımızı tanzim eden her oluşum mutlaka ama mutlaka siyaset üzerinden şekillendiğinden olsa gerek taraflar “kazanamazsak perişan oluruz” psikolojisi ile hareket ederler.

Beş yılda bir yapılan seçimlerde kazanan tarafın adayları milletvekili oluyor, belediye başkanı , belediye meclis üyesi, il genel meclis üyesi oluyorlar, seçimin bitmesinden günler sonra ülke yönetiminde yada bulundukları yerleşim merkezinde tam olarak söz sahibi olanların hayatında çok kısa bir zaman içerisinde olağanüstü değişimler gerçekleşiyor.

Böyle bir anlayış çerçevesinde kazanan tarafın lideri ve üst kadrosu bir anda ilahlaştırılırken daha birkaç gün önce önünde el pençe durulan ancak seçimde kaybeden lider ve liderin etrafındakilerde olmadık hakaretlere maruz kalıyorlar.

Üst seviyede demokrasi ile yönetilen ülkelerde her şey siyaset demek olmadığından kazanan da çok fazla sevinmiyor, kaybedende bizdeki gibi karalar bağlamıyor, “Bunlar demokrasinin gereği bir taraf kazanacak bir taraf kaybedecek” anlayışı ile değerlendiriliyor.

Bugünlerde özellikle Cumhurbaşkanı aday olan ve seçim kazanamayan CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na reva görülen muamele tamda bizim anlatmak istediğimiz gibidir, Daha seçimden bir gün önce Kılıçdaroğlu’na methiye dizenlerin kayıp sonrası takındıkları tavır kabul edilebilir değildir.

Biz burada “madem kazanamadın öyle ise bırak git” diyecek durumda değiliz, Yukarıda da belirttiğimiz gibi pek çok AB ülkesinde seçimden başarısız çıkan bir siyasi parti liderinin sonuçların belli olması sonrasında dakikalar içerisinde “Ben bu işi beceremedim tüm sorumluluk bende ve bu sorumluluk gereği istifa ediyorum” diyerek evinin yolunu tuttuğu ile ilgili yüzlerce örnek mevcuttur.

12 Eylül 1980 yılında yapılan ihtilalin üzerinden 40 yıldan fazla bir zaman geçti, aradan geçen 40 yıl geçmesine rağmen halen daha siyasi partiler kanununun değiştirilemediği yada değiştirilmediği, seçimlere halen daha 12 eylül anayasası ile girildiği bir süreçte biz işi gücü bırakmış “seçim kazanamayan siyasi parti başkanı istifa etsin” telkininde bulunuyoruz.

Siyasetin tüm hayatımıza egemen olduğu kazananın kendisi ile birlikte yedi sülalesini kurtardığı kaybedenin ise nefes alamadığı bir noktada bir seçimin ölüm kalım mücadelesi olmadığını bir 40 yıl daha anlatmak zorunda kalacağız.

Eğer anlatabilirsek..

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner266

banner263